Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara, 100 sene önce bugün yeni cumhuriyetin başkenti ilan edildi. Mustafa Kemal Paşa, 27 Aralık 1919’da ilk kez geldiği bu Osmanlı kasabasını ölünceye kadar hep kalbinde taşıdı. Kurtuluş Savaşı’nın başlatılıp yönetildiği, devrimlerin gerçekleştirildiği, direnişin son kalesi Ankara’ya başkentlik çok yakıştı.
Öyleyse gelin, Ankara ve Milli Mücadele tarihinde bir yolculuğa çıkalım. Ankara’ya neden başkentlik layık görüldü yeniden anımsayalım.
4 Eylül 1919’da Sivas’ta direniş örgütlerini birleştiren Mustafa Kemal Paşa, milli mücadelenin silahlı safhasını başlatıp yönetmek için Ankara’da karar kıldı. Ankara’da milli bir meclisin toplanacağı duyuruldu.
23 Nisan 1920’de Meclis’in Ankara’da açılmasıyla bu küçük şehir bir anda direnişin merkezi haline geldi.
Ankara’nın direnişin merkezi olduğu tescillenince İngilizlerin baskısıyla Ankara’ya giden ve oradaki çalışmalara katılan tüm milletvekilleri ve bürokratların hain ve asi ilan edilmeleri sağlandı.
Ancak milletvekilleri, Meclis’in Kayseri’te taşınmasını şiddetle reddetti. “Düşman buraya geldiğinde elimizde silahımızla kendisini bekliyor olduğumuzu görmeli” görüşü ağırlık kazandı.
Ankara girişinde Yunan Ordusu’nu durdurmayı başaran Mustafa Kemal Paşa’ya bu savunmanın ardından “Mareşal” rütbesi ve “Gazi” unvanı verildi.
Mustafa Kemal Paşa, zaferden sonra bile uzun süre Ankara’dan ayrılmadı ve İstanbul’a tam dört sene sonra 1927’de gitti. Belki de en zor günlerde İstanbul’dan gelen idam fermanlarını unutamıyordu.
Ankara, yeni cumhuriyetin başkenti olması sonrası tüm ülkeden büyük bir göç akınına uğradı. Şehrin 100 sene önceki merkezi konumunda olan Ulus, bugünkü şehrin çok küçük bir alanını kapsıyor.